COVİD aşılarında kullanılan gelecek vadeden en önemli teknoloji, Pfizer/BioNTech ve Moderna aşılarının kullandığı mRNA teknolojisidir. Bu teknolojinin nasıl geliştiği ve gelecekte bizlere daha başka neler sunabileceği Atlantic dergisinin yayınladığı çok güzel ve detaylı bir yazıyla anlatılmış.
COVİD pandemisi öncesi hemen hiç kimse tarafından bilinmeyen, şimdi ise herkesin hakkında fikir sahibi olduğu bu teknolojinin tarihçesi, 1970’lerden, yani, yaklaşık 40 sene öncesinden başlıyor. Genç Macar bilim kadını Katalin Karikó sentetik RNA ve onun yapabileceği faydalı şeyler üzerinde çalışmaya ülkesi Macaristan’da başlayıp, daha sonra ABD’de devam ediyor, ancak yıllarca herhangi bir başarı elde edemiyor. Araştırma arkadaşı Drew Weissman ile 2000li yıllarda, sentetik RNA’yı, küçük bir kısmını değiştirmek suretiyle hücre bağışıklık sistemini aşarak hücreye sokmayı başarıyor ve bulgularını bilim dünyası ile paylaşıyorlar. ABD’de bir grup araştırmacı bunun potansiyelini görüp, modifiye ve RNA ismini birleştirerek Moderna isimli şirketi kuruyorlar. Almanya’da da Uğur Şahin ve Özlem Türeci’de aynı zamanlarda mRNA teknolojisini kullanarak yeni kanser tedavileri geliştirme amaçlı BioNTech’i kuruyorlar. Ve 2021’de bu iki şirket dünyanın gündemini 1 yıldan fazladır işgal eden hastalığı yok etmede en önemli iki silahı, iki başarılı aşıyı ortaya çıkarıyorlar. Yaklaşık 40 yıldır üzerinde durulan mRNA teknolojisi, bir çok kariyeri, şirketi, belki insan hayatını mahvettikten sonra bilim dünyasının en ön sıralarına yerleşiyor.
Bu teknolojinin basit prensibini tek bir cümleyle anlatmak gerekirse; Dünyanın en kuvvetli ilaç fabrikası hepimizin içindedir. ‘’Messenger ribonucleic acid’’ kısaltılmışı olan mRNA’lar hücreye hangi proteini üreteceğini söylerler. Hücrelerde bütün fonksiyonlarını ürettikleri bu proteinlerle yerine getirirler. İnsan eliyle değiştirilen veya üretilen mRNA’larla hücrelerimize hangi proteini üreteceğini söyleyebiliriz. Zaten vücutta bulunan, organları tamir eden veya kan akımını arttıran, ya da vücutta bulunmayan, bağışıklık sistemine antrenman verecek proteinleri üretmek sentetik mRNA’larla mümkün hale gelir.
COVİD-19 mRNA aşıları, hücrelere virüsün kendi ‘’sivri proteini’’’ni üretme konusunda talimatlar veriyorlar. Bağışıklık sistemimiz, aşıyla verilen sentetik mRNA’yı zedelemeden, hücreler de ortaya çıkan bu yabancı proteinleri yok etmeyi hedefliyor. Bu sayede vücut, ileride gerçek virüsle karşılaştığında, iyi hazırlanmış bir ordu gibi savaşmayı öğrendiği için, enfeksiyon ve ciddi hastalığı önlüyor. BioNTech şirketi bu teknolojiyi grip salgınlarına karşı kullanmak için geliştirirken, Çin’den gelen haberlerle, hedefini SARS-CoV-2 virüsüne çeviriyor. Teknolojinin en kuvvetli tarafı olan çok çabuk değiştirilebilirliği ile kısa sürede, ortaya günümüzde yaygın kullanılan aşıyı çıkartıyor.
Bu teknolojinin diğer hastalıklarda da kullanılabileceğini öngörüyoruz. Örneğin ABD Yale Üniversitesi’nden araştırmacılar, dünyanın en yaygın hastalıklarından olan ve her sene çoğunluğu çocuk 400.000’den fazla insanı öldüren sıtmaya karşı bu teknolojiyi kullanarak bir aşı geliştirdiler. Pfizer grip aşısını geliştiriyor. Ama en önemlisi şirket bazı kanser türlerine karşı aşı geliştirmek üzerinde de çalışıyor. Özlem Türeci’ye göre bu teknoloji kısa vadede her şeyi değiştirebilir.
Kanser hastalığı ismini vücutta kaynaklandığı organa göre alır. Ancak tek bir hastalık değildir. Vücutta gelişen birçok farklı bozuklukların birleşimidir. Kansere karşı çalışan araştırmacılara göre, vücudu farklı bölgelerde gelişen sorunlara karşı eğitebilirsek, kanser tedavisinde de yol alabiliriz. BioNTech vücutta kanserli hücreden bir parça alıp, bunun genetik analizini yapıyor ve genetik olarak üretilmiş bir mRNA aşısı yaratıyor. Aşı vücuda yapıldığında, vücut ilgili proteinleri üretiyor. Bağışıklık sistemi de, benzer tümör hücrelerini arayıp bulmayı ve onları yok etmeyi öğreniyor. Özlem Türeci’ye göre şirket şu anda melanoma, meme ve yumurtalık kanseri gibi bir çok farklı kanser için aşı geliştirmeye çalışıyor. COVİD pandemisinde mRNA teknolojisinin başarısı, kanser tedavisinde de hızlı gelişim vadediyor.
Bu teknoloji, elbette bazı enfeksiyonlara çare, bazı kanser gibi hastalıkların tedavisinde umut olurken, her şeye çare olma garantisi de yoktur. COVİD sürecinde de, bu aşıların işe yaramasının arkasında, hemen her bilimsel başarıda olduğu gibi, uzun yıllar, çalışmalar ve başarısızlıklar olduğunu da unutmayalım. Dört sene önce MERS salgını ile beraber, ilk coronavirüs tipi ve şekli ortaya kondu, virüsün sivri proteini tanımlandı. Bu şekilde bu virüs tipinin zaafları anlaşıldı. HIV gibi virüslere karşı aşı geliştirmek için, yıllarca bir çok garip işe yaramaz teknoloji denendi. Çoğu başarısız oldu. Ama günümüzde COVİD aşısı olarak insana yapılabilir hale gelen teknolojiler, HIV aşı çalışmalarında denenen ve tanımlanan teknolojilerdir. HIV için yapılan yoğun çalışmalar, bugüne ışık tutmuştur.
Dr. Genco Yücel ne diyor ?
Bilim, başarılı da olsa, başarısız da olsa her şeyi ile dokümante edilen çabalar, yazılan çalışmalardan gelişmektedir. Kötü sonuçlar bile gelecek nesil çalışmalara ışık tutmaktadır. Seneler önce kendisi ve etrafı farkında olmadan genetik biliminin temelini 19.yüzyılda atan rahip Mendel’in katkılarında olduğu gibi, her şey yazılıp dokümante edildiği zaman, bir başkası yüz yıl sonra dahi bu bilgiyi kullanıp yeni teknolojiler geliştirebilmektedir. Bitkiler ve ağaçların gelişimi gibi toprağa düşen tohumlar gelişip dev ağaçlara dönüşebiliyor, ya da, hiçbir şeye yaramadan yok olabiliyorlar. Bilim de, işte böyle gelişiyor.
1970’lerde öncü fikre sahip, ama bir türlü başarıyı yakalayamayan bir Macar bilim kadını olmasaydı, belki Moderna aşısı ortaya çıkmayacaktı. HIV aşısı başarısızlıkları yaşanmasaydı, Johnson &Johnson aşısı bu hızla gelişemeyecekti. MERS salgınında coronavirüsün fotoğrafı ve zaafları görülmeseydi, BioNTech firması bir sene içinde etkili aşıyı bizlere sunamayacaktı.
Bilim ve bilimin yazılarla yürüyen dokümantasyonunun önemini hiçbir zaman göz ardı etmemeliyiz. Son bir senedir ağızdan ağıza yayılan dedikodu ve komplo teorilerine itibar etmeyin. Yazılı bilgi dışındakileri elinizden geldiğince görmezden gelin. Bilimin yazılı olan verilerini kıyasıya eleştirin, kabul etmeyin ama bilime inancınızı kaybetmeyin.