Corona salgınının yavaşlamakla beraber, hala devam ettiği günümüzde, hastalık tedavisi için ilaç çalışmaları sürüyor. Öte yandan hastalığın kökünü kazıyabilecek aşı çalışmaları da hız kazanmış durumda. Birçok farklı şirket, laboratuar en kısa sürede etkili bir aşıyı geliştirmek için çalışıyor. Lancet dergisinin son sayısında, bunlardan biri, CanSino Biologics şirketinin geliştirdiği COVID-19 aşısıyla ilgili sonuçlar yayınlandı.
Faz 1 araştırma ( güvenli olmanın ispatı ) sonuçlarına göre bu aşı kullanımı güvenli bulundu. Üç farklı dozda aşı toplam 108 sağlam kişiye yapıldığında, aşı yerinde ağrı, ateş, yorgunluk, baş ağrısı gibi yan etkileri tolere edilebilir seviyede gözlendi. Yükselen dozla artmakla beraber her üç dozda da antikor geliştiği görüldü. Antikor seviyelerinin 28. Günde en yükseğe çıktığı tespit edildi.
Adenovirüs taşıyıcı olarak kullanılarak COVID-19 aşılamasının insanda ilk bildirimine göre bu aşının kullanılması güvenli ve tolere edilir olarak değerlendirildi. Tek dozla ulaşılan antikor seviyelerinin hastalığa karşın koruyucu olup olmadığının ve bu aşının uzun dönem güvenliğinin ileri değerlendirilmesi gerekecek. Şirketin bu yönde araştırmalarına, Faz 2 çalışmalarına devam ettiğini öğreniyoruz.
Aslında aşı geliştirmek uzun süreli bir iştir. Ortalama geliştirme süresi 10 yıldır. Örneğin, ilk Ebola aşısının kullanıma virüsün ortaya çıkışından yaklaşık 43 sene sonrasında FDA tarafından izin verilmiştir. HIV virüsü aşısını geliştirmede, ciddi yatırımlara rağmen az mesafe kat edilmiştir. Uzmanlar, COVID-19 aşısı için öngörülen 18 ayın bile çok iddialı kısa bir süre olduğunu düşünüyorlar.
Günümüzde hala kullanılan en hızlı geliştirilen kabakulak aşısı 1963’te Jeryl Lynn isimli çocuğunun boğazından babası biomedikal araştırmacı Maurice Hillemann’ın virüsü izole etmesi ile başlar. Daha sonra kendisi laboratuarda bu virüsü kişide hastalık oluşturmayacak ama bağışıklık yaratacak derecede zayıflatır. Sonraki iki sene yapılan insan çalışmalarını takiben, aşı 1967’de onaylanır. Yani en az 4 sene sonra!!!
Aşının amacı, vücutta spesifik bir bakteri ya da virüse karşı bağışıklık, bir çeşit ordu, geliştirmektir. Sonuçta kişi aşılandıktan sonra, bu mikrop vücuda girdiğinde hazırlıklı olan sistem, kişinin ordusu mikrobu hastalık oluşturmadan alt edecektir. Aşı etkisi ile oluşan bu bağışıklık cevabı uzun seneler koruyucu etkisini sürdürebilmektedir.
Aşı geliştirirken önce mikrobu, onun özelliklerini tanımlamak gerekir. Bir virüsün aşının hedef alabileceği yapıları proteinleri saptanır. SARS-COV-2 virüsü gibi corona virüslerin hücrelere yapıştıkları, ve hücreyi işgal etmekte kullandıkları çıkıntı proteinleri ‘’spike protein’’ vardır. Zaten corona yani taç ismi de oradan gelir. Virüs ‘’spike protein’’ ile kişinin hücresinin dış kısmındaki proteine tutunup kendi RNA proteinini hücreye sokar. Bu şekilde çoğalmaya başlar ve kişi hastalanır. ‘’Spike protein’’ aşının en görünür ve vücut tarafından tanınabilir kısmı olduğu için aşı hedefi bu proteindir.
Günümüzde SARS-COV-2 virüsüne karşı, yukarıdaki araştırmada özetlediğimiz ile birlikte 10 aşı kliniklerde çalışılıyor. Oxford Universitesi ve AstraZeneca şirketinin geliştirmekte olduğu aşının Faz 2 çalışmasının ( etkin olmanın ispatı ) tamamlanmasını takiben, bu yaz sonuna kadar Faz 3 çalışma ( tedaviye karşı güvenlik ve etkinlik ispatı ) sonuçları bekleniyor.
Aşı çalışmalarında eskiden bildiğimiz gibi zayıflatılmış bir mikrobun vücuda verilmesi yanında, virusun bir parçasının kodunu taşıyan örnekler bir yolla, örneğin yukardaki araştırmada olduğu gibi başka virüsün içine konarak vücuda sokuluyor. Bu virüs parçası kodları, vücutta antikor gelişimini tetikleyerek bağışıklığın ortaya çıkmasını sağlıyorlar.
Örneğin Faz 2 araştırmada olan Moderna şirketi virüs RNA örneklerini sentetik lipid nanopartiküller üzerinden vücuda vermeyi çalışıyor. Bu SARS-CoV-2 virüsünün hücreye yapışıp onu infekte ettiği ‘’spike protein’’ ‘ e benziyor. Bu şekilde vücudun bu parçaya karşı bağışıklık sağlaması sağlanmaya çalışılıyor.
Oxford Universitesi ve AstraZeneca’nın geliştirdiği AZD1222 denilen aşı da, şempanze adenovirüsüne virüs DNA’sı yüklenerek verilip bağışıklık yapılması prensibine dayanıyor. Kullanılan adenovirüslerin de antikor yaratma etkileri nedeniyle burada bağışıklık etkileri daha fazla olabilir deniyor. Ancak bu şekilde üretilen bir aşının bugüne kadar ABD veya Avrupa’da kabul edilip önerilmediğini ve yüksek oranda üretilip dağıtılmadığını da eklemek lazım.
AZD1222 aşısını geliştiren Oxford Universitesi ekibinden Adrian Hill’e göre aşı geliştirmede başarı sadece %6’dır. Sadece antikor geliştirmekle iş bitmiyor. Bunun hastalığa karşı koruyuculuk sağlaması ve uzun seneler bir zararının ortaya çıkmaması da önemli. SARS-CoV-2 virüsü aşısında diğer bir konu da, kimlerin aşılanacağıdır. Riskli grup olan 65 yaş üstü ve başka hastalığı olan insanlarda bağışıklık sistemi gençlere göre daha zayıftır. Genç ve yaşlılarda vücudun farklı dozlara vereceği cevapta farklı olabilir. Oxford Universitesi ve AstraZeneca’nın geliştirdiği AZD1222 aşısı öncelikle 18-65 arası sağlıklı insanlarda deneniyor. 10.000 kişilik çalışma Birleşik Krallık’ta devam ediyor. Yukarıdaki kaygılar nedeniyle az sayıda küçük çocuk ve yaşlı insan da çalışmaya dahil edilmiş durumda.
Aşı çalışmalarının antikor oluşturma ötesinde işe yarayıp yaramadığını test etmek de bir diğer sorun olacak. Aşılananlara virüsü verip onların hasta olup olmayacağına bakmak ahlaki olarak sorunlu bir durum olabilir.
Aşı etkinliği, güvenliği, her yaş grubunda başarısı derken, üretimi, dağıtımı, uygulanması, da bir başka sorundur. Aşıyı büyük kitlelere hızlıca ulaştırmak için bazı firmalar, yatırımcılar üretim ve yüksek kapasiteyi oluşturacak, ortada aşı yok iken yapılınca, bir takım finansal riskleri de beraberinde getirecek kararlar alıyorlar. Örneğin Bill Gates’in geçen ay ilan ettiği de tam budur. Ortada aşı yok, nasıl olacağı, hangi üretim yöntemini kullanacağı belli değil. Ama kendisi bunu süratle üretip bizlere ulaştıracak sistemleri önden kuruyor. Aşı bulunamazsa işe yaramayacak bu altyapıyı hazırlayarak topluma hızlı çözüm üretme şansını sunmaya soyunuyor. Bill Gates ve farklı girişimciler bunu yaparken finansal riski göze alarak bizlere zaman kazandırmaya çalışıyorlar.
Birçok uluslararası ve ulusal kurumlar, hükümetlerin dahil olup desteklediği bu çabaların ne kadar sürede nasıl sonlanacağını göreceğiz. Çabuk sonlanması için birbiri ardına değil paralel yürüyen farklı çabaların sonucunda umalım ki, iyimserlerin beklediği gibi sene sonuna kadar bu sorunlar aşılıp etkili bir aşı kullanıma sunulsun.